Atlantis kıtası, gerçekten var olup olmadığıyla ilgili bir çok soru işareti barındırır. Kimi çevreler bu kıtayı bir efsaneden ibaret görürken, kimileri varlığıyla ilgili reddedilemez deliller sunar. Atlantik esrarını araştırmanın en uygun yollarından biri Platon’ un eserleri üzerinde daha etraflı incelemeler yapmaktadır. Platon ” Timaios ” adlı eserinde Atlantis’ le ilgili şu bilgileri paylaşır :
” Solon, Mısır’ a yaptığı bir gezi sırasında mabed şehri Sais’e ( firavun Amasis’ in başkenti) de uğramıştı. Solon’a, şehrin ileri gelenleri tarafından sıcak bir misafirperverlik gösterildi. Mabed rahipleri ona, şehrin en ilgi çekici yerlerini gezdirip açıklamalar yaptılar. Solon, bu rahiplerin üstün bilimlerine hayran kaldı. Sais rahiplerinden öğrendiklerini kendisinden başka hiç bir Yunanlının bilmediğine inandı.
Yine bir gün rahiplerle eski tarih hakkında konuşma yaparken, ona Ogygesdeucalion – Dardanuis’ ten ( Dünyanın tarih boyunca geçirdiği üç büyük tufan) söz ettiler . Solon her fırsatta, rahiplerden duyduklarını kesinlikle öğrenmeye ve zihnine yerleştirmeye çalışıyordu. Onun bu bitmez tükenmez merakı, yaşlı bir Sais rahibinin ilgisini çekmişti. Bir gün Solon’ a yaklaşarak: ” Solon, Solon! ” dedi. ” Siz Yunanlılar daha çok gençsiniz.Her zaman da çocuk kalacaksınız. Aranızda ihtiyarlar yok! ” Ne demek istiyorsunuz? diye sordu Solon.
” Ruhsal yönden çok gençsiniz, çünkü tarih öncesi geleneklerden ve bilimlerden yoksunsunuz. Bilimsel yönden çok geridesiniz. Binlerce sebep yüzünden sayısız insan mahvoldu. Nice uygarlıklar söndü, yerlerine yenileri parladı.
Sizde anlatılana göre, Helios (Güneş) ’un oğlu Phaeton babasının arabasını kullanırken, babası kadar usta bir sürücü olmadığından dünya yüzünü ateşe verdi. Bu yüzden binlerce insan yanarak mahvoldular. Phaeton da ölüler arasındaydı! Hayır Solon, bunlar masaldan başka bir şey değil. Bu gibi uydurmaların hiç bir bilimsel değeri olamaz. Gerçek olan, uzayda oluşan doğal olaylardır. Bu hadiseler dünyamızı da etkiler. Siz Yunanlılar, geçmişte bir çok defalar doğal afetlere maruz kaldınız. Başınıza gelenlere bilimsel sebepler arayacağınız yerde her olayı bir masalla, bir efsaneyle anlatmaya yeltendiniz. Oysa biz Mısırlılar, bazı coğrafi sebeplerle bu afetlerden uzak kaldık. Bu sayede, tarihimizi, eski geleneklerimizi unutmadık, bilimsel seviyemizi her geçen yıl biraz daha yükselttik. Halen mabetlerimizde sakladığımız tarih belgeleri, bizi 9000 yıl öncesine kadar götürür. Bu belgelerden bazıları, eski Atinalıların çok kuvvetli bir ordu tarafından mahvolmalarını yazar. Bu güçlü ordu Atlantik Okyanusunun ötesinden geliyordu. Bütün Avrupa’ yı, Afrika’nın kuzeyini ve bu arada da Mısır’ ı sömürge haline getirmişlerdi. O zamanlar bu büyük denizin büyük bir kısmının yaya olarak aşılması mümkündü. Herkül sütunları ( Cebelitarık ) karşısında çok büyük bir ada vardı. Bu ada o kadar büyüktü ki, yüz ölçümü Libya (Eskiden Batı Afrika’ya Libya denirdi) ve Asya’ nın toplamı kadardı. Bir çok irili ufaklı adalar, bu büyük adayı Avrupa kıyılarına daha da yaklaştırıyordu. Sais’ ten yola çıkan biri, Herkül Sütunları’ndan geçip adalar yolu ile bu büyük kıtaya ulaşabiliyor, oradan Asya’ ya ve yoluna devam ederek tekrar Sais’e varabiliyordu. ( O zamanlar Mısırlılar dünyanın yuvarlak olduğunu biliyorlar mıydı? )
Bu eski kıta üzerinde kudretli hükümdarlar vardı. Dünyanın büyük bir kısmı onların egemenliği altındaydı. En eski ve en kudretli krallarının adı Atlas’ tı. ( Atlas, göklere destek olduğu ifade edilen bir tanrıdır. Bu mitoloji kahramanı aslında Yunan menşeli değildir. Yunanlılar tarafından sembolik olarak kuvvet ve kudretin temsilcisi sayılmıştır.)
Bu yüzden, ülkenin adı Atlantik olmuştu. Atlas’ ın ikiz kardeşi, ülkenin Herkül Sütunları’ na kadar olan kısmına hükmederdi. Cadis karşısındaki kendi limanlarının adı Gadiros’ du.
Daha sonraları Atlantik kıtasında korkunç depremler oldu. Dağlar ateş püskürdü. Bir gün içinde koca bir kıta sulara gömüldü. Bu felâketten kurtulanlar ancak yüksek dağlarda yaşayanlar oldular. Bunlar halk tabakasından en cahil, en basit kimselerdi. ( İnka, Maya, Toltek ve eski Hint yazıtlarındaki ilkel anlatışın bu suretle izahı mümkün. Kurtulanlar eski uygarlık hakkında çok şey biliyorlardı, fakat aynı uygarlığı canlandırmak bir yana, gerçekleri bilimsel bir dille anlatmak yeteneğinden bile yoksundular. Ama bu durum, hatıralarını aktarmalarına engel olmadı.).
Bu sebeple, kurtulanlar, gittikleri yerlerde batık Atlantik’ in üstün uygarlığını temsil edecek kudrette değillerdi. Ancak, eski vatanlarında görmüş olduklarını anlatabiliyorlardı. Onların anlattıkları da, bir zaman ağızdan ağıza aktarıldıktan sonra şekil değiştirdi ve unutuldu. Ama, kurtulanlar arasında çok az sayıda bazı bilgin kişiler, ulaştıkları yerlerde birer bilim meşalesi oldular.
Yeni yurtlarındaki insanlara çok şeyler öğrettiler. Biz Mısırlılar, bu gibilerinden faydalandık, mabedlerimiz, halen Atlantik uygarlığının üstün biliminden birçok esası muhafaza etmektedir. İşte taptığınız tanrıların isimleri, eski Atlantik uygarlığı çağındaki hükümdar ve prenslerinin, prenseslerinin isimlerini bu yüzden taşır Solon. Fakat siz işin aslını bilmezsiniz. Mesela Neptün, aslında Atlantik’i ilk kuranlardan biridir. Oysa siz Yunanlılar, onu bir tanrı diye tanırsınız. Anlattıklarımı iyi dinle Solon! Çünkü sana söylediklerim, zamanın derinlikleri içinde kaybolmuş, insanoğlunun en eski tarihidir.
Neptün, Clito ile birleşti ve yaşadıkları yerin çevresini kuvvetli bir duvarla çevirdiler. Bu birleşmeden, beş defa ikiz erkek çocuk doğdu. Neptün, adayı on bölüme ayırdı ve her bölümü oğullarından birine verdi. Büyük oğluna, adanın en verimli ve en geniş arazisi olan annesinin toprağını ayırmıştı. Onu bütün diğer kardeşlerinin üzerine hakim kıldı. Diğer kardeşlerin de her biri birer kral oldular. Neptün, oğullarının yanına adamlar katarak onları adanın başka başka yerlerine dağıttı.
Büyük oğlunun ismi Atlas’ tı. Bu suretle, kıtanın ismi Atlantik oldu. Atlas’ ın ikiz kardeşi Gadir’e ülkenin doğu kıyıları düşmüştü. Siz Yunanlılar, onu Eumele adı ile tanırsınız. Bu bölge Gadirik olarak tanındı. Neptün’ ün diğer ikizlerinin isimleri söyleydi : Ampheres ve Eumon, Mnese ve Adtochtone, Elisippe ve Mestor, Azaes ve Diaprepes.
Neptün ve ondan olanlar ve tekrar onlardan olanlar, nesiller boyunca adaya hükmettiler. Yıldan yıla genişlediler, hüküm alanlarını genişlettiler. Daha önce de söylediğim gibi, Batı İtalya ve Libya, hattâ Mısır bile onların hükmü altına girmişti. Atlantik zengin bir ülkeydi. Toprakları verimli, madenleri boldu. Bilhassa altın ve gümüş madenleri çok elde ediliyordu. Halk çok çalışkandı. Toprak karış karış işlenmiş, şehirlerde büyük yapılar saraylar, mabedler inşa edilmişti. Ada çevresindeki küçük adaların her biri, köprülerle birbirine bağlanmıştı. Denizden, büyük adanın merkezine doğru bir kanal açılmıştı. Bu kanalın genişliği 100 metre, derinliği 15 metre, uzunluğu da 150 km. idi. Böylelikle büyük denizden (okyanustan) gelen gemiler, kolaylıkla adanın merkezine kadar sokulabiliyordu. “
Platon’un eserlerinden anlaşıldığına göre, batık Atlantik kıtasının aranması gereken en uygun yer Cebelitarık boğazının batı kısımlarıdır. Atlantik kıtası hakkında hiç bir eski yazıt ve belge, Platon’un eserlerinde verilen coğrafi ölçülerden fazla farklı değildir.
Kaynak: Ara Avedisyan- Evrende En Büyük Sır.