“Tanrılara kurban olarak insanların sunulması hiç görülmemiştir. Öyleyse neden Şiva’ya insanları kurban etmeyi arzulayasınız? İnsanlara sanki onlar hayvanlarmış gibi muamele ediyorsunuz. ”
“Kuyuya hac yolculuğu yaparak Tamraruna, bir insanın kurban edilmesinden elde edileceği gibi, aynı yararı elde et. ”
– Mahabharata, II. 22, III. 84.
A.
Ayodhya’nın kralı Harişandra yüz karıya sahip olmasına rağmen çocuk sahibi olamadı. Rişi Narada ile yaptığı bir konuşma,saltanatını sürdürecek hiç bir erkek evlata sahip olamayacağı üzüntüsünü derinleştirdi. Dindar bilge ona, tüm mutluluklar bir araya gelse bile, bir babanın bir oğulda bulacağı mutluluğun bundan çok azla olduğunu söyledi.
Elbiseler korur, yiyecek bedeni besler, evlilik kendisi ile birlikte çeyiz getirir, karısı arkadaş olur, ve bir kız çocuğu şefkatin göstergesidir, ama bir erkek çocuk cennette bir ışık gibi parlar, dedi. Hakikaten, bir baba kendi oğlunun yüzünde bir kez daha yaşamaya başlar. Ve bir kadın kocası için ebedilik armağanını kazanmayı başaran bir oğul anası olana kadar yalnızca isim olarak bir eştir, gerçek eş değildir. Tarladaki hayvanlar bile bir oğul babası olmayan yaratıkların dünyada hiç bir yeri olmadığını bilirler.
Narada neyse ki kendini gereksiz kelimelerle sınırlamadı. Onun gök tanrısı Varuna’ya gitmesini ve eğer tanrı ona bir oğul bahşederse bu oğulu bir kurban olarak ona sunmasını tavsiye etti. Hükümdar, sonradan katlanmak zorunda kalacağı zihinsel ıstırabı düşünmeksizin, bilgenin söylediği şekilde tanrıya hitap etti, ve eğer ona bir oğul verirse ona bu oğulu bir kurban olarak vermeye söz verdi. Varuna hükümdarın yalvarışını işitti, ve geçen zaman içinde bir erkek çocuk doğdu. Ona Rohita ismi verildi. Ama o doğar doğmaz tanrı göründü, ve kraldan verdiği sözü yerine getirmesini istedi. Ancak Harişandra “Hayvanlar on günlük olana kadar kurbanlık için uygun olmazlar” diye cevap verdi, ve Varuna on gün için beklemeye rıza gösterdi. Fakat on günlük süre geçtikten sonra, Varuna geldi ve çocuğun kurban edilmesi gerektiğini söyledi, buna karşın kral “Hiç kimse bir hayvanın ilk dişi çıkana kadar onu kurban etmeyi düşünemez. İlk dişi çıktığında sözümü yerine getireceğim” dedi. Tanrı bir kez daha mazeret kabul etti ve ilk dişlerin çıkmasına kadar bekledi. Ama tanrı gelip de daha fazla geciktirme olmaması gerektiğini söylediğinde, kral çocuğun ilk dişi dökülene kadar beklemeleri gerektiğini açıkladı. Fakat ilk diş dökülüp tanrı tekrar geldiğinde, kral Varuna’dan çocuğun ikinci dişi görünene kadar beklemesini istedi, ve ikinci diş göründüğünde, tanrıya, oğlunun savaşçı kastına ait olduğunu hatırlattı, ve bir savaşçı kast erkeği silahla teçhiz edilene kadar bir kurbanlık olarak uygun değildir, dedi. Hükümdar,bu şekilde, oğlu yetişkinlik çağına gelene kadar sözünü yerine getirmekten paçayı sıyırmıştı.
Bununla birlikte, daha fazla mazeret uyduramayacağını anladı, ve oğlunu gönderdi. Rohita onu bekleyen kötü kaderi ve tanrıya bir kurbanlık olarak vadedilmiş olduğunu işittiği zaman, yayını sıkıca kavradı ve ormana kaçtı. Kurbanından mahrum edilmesi Varuna’yı çok kızdırmıştı, ve bahaneleri için ceza olarak kralı bedeninde fazla su toplanması olan bir hastalık belasına düşürdü. Babasının yakalandığı bu bela haberi prense ulaştığı zaman, prens ormandan ayrıldı ve köye geldi. Niyeti, görünüşte eve dönmek ve babasını üzerine düşen lanetten kurtarmak için gerekeni yapmaktı. Ama köyde, Brahman kılığına girmiş olan ve ona gezgin bir yaşam uygulamayan hiç bir kimse için mutluluk olmadığını ve en iyi insanların bile insan meskenlerinden uzak durmada başarısızlığa uğradıkları zaman günahkarlık esaretine kurban düştüklerini söyleyen tanrı İndra ile karşılaştı.
Bu tavsiyeyi söylediği sözlere uyulmak zorunluluğunda bulunan bir Brahman’dan almıştı, Rohita orman hayatına tekrar başladı. Bununla beraber bu yaşamdan hoşnut kalmadı, ve bir çok kez babasının evine geri gitmeye karar verdi. Fakat her defasında köye girdiğinde, daha önce olduğu gibi ona aynı tavsiyeyi veren, ve gezgin bir yaşamın övgülerini şarkı ile söyleyen kılık değiştirmiş İndra ile karşılaştı. Bu altı yıl devam etti, ve Rohita artık bekleyemez hale gelmişti.
Tam o sırada Rohita, karısı ve üç çocuğu ile birlikte büyük sıkıntı ile yiyecek ihtiyacı olan Ajigart adlı bir rişi ile karşılaştı. Genç hemen bu oğullardan birini satın almayı ve karşılığında yüz inek vermeyi teklif etti. Baba: “En büyük oğlumun ayrılmasına rıza gösteremem” diye cevap verdi; anne de “En küçük oğlumun satılmasına izin veremem” dedi. Sonunda ortanca oğlan Şunaşepa’yı yüz inekle değiş tokuş ederek vermeye karar verdiler. Rohita, Şunaşepa’yı yanına alarak hemen babasının evine gitti, ve tanrı Varuna’ya bir kurban olarak sunacakları bir vekil satın aldığını söyledi.Tanrı Varuna yaklaştığında, dinsel kastın bir üyesinin bir kralın oğlundan daha değerli olacağını söyleyerek bu anlaşmayı kabul etti.
Böylece kurban için her şey hazırlatıldı. Ayini yöneten ruhaniler olarak orada bulunan diğerlerinin yanısıra Vishvamitra ve Vasishtha’nın her ikisi de hazırdı. Ancak bir zorluk ortaya çıktı. Hiç kimse kurbanı kurban taşına bağlamaya rıza göstermedi. Zavallı delikanlının babası olan Ajigar’ı göründü ve kendisine yüz inek daha verilmesi durumunda onu kurban taşına bağlayabileceğini söyledi. Şunaşepa kurban taşına bağlandığı zaman şu soru soruldu, “Onu kim öldürecek?” Suni baba bir kez daha araya girdi ve: “‘Bana yüz inek daha verirseniz onu ben öldürürüm” dedi.
Bu teklif de aynı şekilde kabul edildi, ve baba kurban bıçağını bilemeye başladı. Şunaşepa, sanki bir insan değil de bir hayvan gibi kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman kurtarılması için tanrılara yalvardı. İlk olarak, metinde isimlendirildiği gibi yaratıcı olan Brahma ya da Prajapati ‘ye yalvardı. Ama Prajapati, ona en yakın olan tanrının ateş tanrısı Agni olduğunu ve ona yalvarması gerektiğini söyledi. Ve oğlan böylece Agni’ye yalvarmaya başladı. Fakat Agni, “Savitar (güneş) tüm canlıları yönetir; ona git” dedi. Ancak Savitar: “Sen Varuna’ya sunuldun, ondan yardım iste” diye cevap verdi. Ama Varuna onu tüm tanrıların en şefkatlisi olduğunu söylediği Agni’ye geri havale etti. Eğer bunu yaparsan seni serbest bırakacağız” diye ekledi. Böylece kurban (Şunaşepa), daha önce de yaptığı gibi Veda’lardan uygun ayetleri tekrar ederek, Agni’ye haykırarak seslendi. Agni’yi metheden şarkılar söylediği zaman ateş tanrısı, Vişvadevas’tan onu serbest bırakmasını istemesini söyledi. Ama Vişvadevas (tanrıların tümü): “Cennetin kralı olan İndra en güçlü olandır ve yapılacak en iyi şeyin ne olduğunu·bilir” dedi. Şunaşepa, bu tavsiyeye itaat ederek İndra’ya yalvardı.
İndra, kendisine tapınılmasından çok hoşnut kaldı ve ona bir altın araba verdi. Ama dedi ki; eğer yalvaran kişi başarılı olmak isterse, serbest bırakılmayı ümit etmeden önce Aşvin’leri (şafak habercilerini) memnun etmelidir. Ama genç adama bir kez daha, tanrılar onu serbest bırakmaya rıza göstermeden önce övgü beyan edilmesi gereken başka bir tanrının daha olduğu söylendi. Bu şafak tanrıçası Uşas idi. Sevinçle söylenebilir ki bu Şunaşepa’nın yapması talep edilen son çaba idi. Şafak tanrıçasına yalvardıkça birbiri ardına bağları çözüldü, ve kralın hastalığı azalmaya başladı. Bu sırada Uşas’a son üç ayeti okurken, kol ve bacaklarındaki tüm bağlar çözülmüştü ve Harişandra tamamen iyileşmişti.
Ayini yöneten ruhanilerden biri olan Vishvamitra, Şunaşepa’nın ruhu ve bağlılığından öyle hoşnut kalmıştı ki oraya gitti ve onu kendi oğullarından biri olarak evlatlık edindi. Fakat zavallı çocuğun insanlık dışı babası Ajigart, rızasını vermeyi reddetti ve Şunaşepa’nın onunla birlikte ormana dönmesi gerektiği konusunda ısrar etti. Ancak genç adam, babasının isteğine karşılık sert bir şekilde cevap verdi ve: “Beni yalnız satmakla kalmadın, aynı zamanda beni kazığa bağladın ve vahşi bir hayvan gibi öldürecektin. Senin gözünde üç yüz inek bir oğuldan çok daha değerlidir” dedi. Ajigart yaptıklarından dolayı çok pişman olduğunu itiraf etti ve adi bir tavırla himayesindeki hayvanların üçte birini ona vermeyi teklif etti. Ama Şunaşepa: “Şeytani amellerinden pişmanlık duyduğunu söylüyorsun. Eğer eline bir imkan daha geçerse, beni tekrar satmayacağını nasıl garanti edersin. Sen bir Şudra’yı itibardan düşürecek bir amel yaptın ve bu nedenle seninle benim barışmamız imkansızdır” diye karşılık verdi.
Bu noktada Vishvamitra, Ajigart’ı ellerini yukarı kaldırmış, oğlunu kılıçla keserek öldürmeye hazır olarak ayakta durduğunu görmenin gerçekten çok korkunç bir manzara olduğunu söyleyerek araya girdi. Böylece, Ajigart’ın gitmesine izin verildiği sırada, Vishvamitra, Şunaşepa’yı ailesinin bir üyesi olarak katmak için gerekli olan adımları atmaya başladı. Gerçekten, ona ilk doğan oğul mertebesini vereceğini ve böylece yüz oğlunun başında geleceğini söyledi. Bu elli büyük oğulun çok şiddetli bir şekilde gücendirildiği bir teklifti, fakat Vishvamitra böyle bir itaatsizliğe göz yuman insanlardan değildi ve hemen oğullarını soyundan attı. Ne de kendini böyle bir şeye sınırlardı. Onların en adi ve en düşük dereceli babaları ve ataları olacakları konusunda onlara lanet etti. Ve bu gerçekleşti.
Andralar ve Pundralar ve bunlar gibi diğer ırklar, babalarının gazabına maruz kalan aptal bu oğulların nesilleridirler. Mutlu bir şekilde sessiz kalan diğer elli oğula gelince, onlar babalarının kararını kabul ettiler ve Şunaşepa’ya kendilerinin en büyük abileri olarak baktılar. Onlar uygun bir şekilde mükafatlandırıldılar. Vishvamitra onları kutsadı ve sığırlarla zenginleşeceklerini ve çok çok bol çocukları olacağını söyledi.
Aitareya Brahmana, VII. 3.
B.
Ayodhya’nın kralı Ambarişa bir kurban için çok büyük bir hazırlık yapmıştı, fakat İndra geldi ve kurban için seçilen hayvanı çaldı. Bu durumda ne yapması gerektiğini din görevlisine sorduğunda, kendisine hayvanı bulamadığı takdirde onun yerine bir insan kurban edilmesi talep edileceği söylendi. Kral hayvanı bulabilmek için herşeyi yaptı. Birçok memlekete seyahat etti; şehirleri ve ormanları araştırdı; hatta bunu telafi edebilecek kişiye mükafat olarak bin inek teklif etti. Ama bütün bu çabalarına rağmen, hayvanın hiç bir izine rastlanmadı. Böylece ruhaninin ona bahsettiği diğer seçeneği kabul etmek zorunda kaldı, ve bir insan kurbanı için gerekli düzenlemeleri yaptı.
Bu karara vardığında, adı Riçika olan çok seçkin bir münzevinin inziva yerine henüz varmıştı. Aziz üç oğul babası idi, ve bu gençler anneleri ile birlikte, kralın babalarının inziva yerine geldiğinde ordaydılar. Ambarişa, genç erkekleri gördüğü zaman, Brahman’ı bu sorununda kendisine yardıma davet etti. Kurbanlık olarak seçtiği hayvanın nasıl kaçırıldığını ve ayini yöneten ruhaninin hayvanın bulunamaması halinde onun yerine bir insanın kurban edilmesi gerektiğini söylediğini açıkladı. Bu nedenlerden dolayı kral, kutsal adamın oğullarından birini ona satmasının zorunlu bir görev olduğu düşüncesinde idi. Bu teklife karşı Riçika’nın karısı en küçük çocuğunun öldürülmesine hiç bir zaman izin vermeyeğini bildirirken, Riçika ilk doğan çocuğundan hiç hir zaman ayrı kalamayacağını söyleyerek karşılık verdi.
Babaların ailedeki en hüyük oğlana düşkün olduklarını herkes bilirdi, ama anneler için daima en küçük çocuk en sevilen idi. Böylece anne ve baha olarak çocuklarının huzurunda tercihlerini müzakere elliler. Şunaşepa,ortanca oğlan araya girdi ve ana-babasından gelen hiç bir baskı olmaksızın kurban olmayı gönüllü olarak kabul etti. Biraz alaylı bir şekilde görünüşte ortanca oğlanın nasibinin satılmak olduğunu sözlerine ekledi. Hükümdar genç erkek için büyük bir tutar ödemeyi kabul etti. Bu milyonlarca ineğe ek olarak yığınla mücevher, yüzlerce ve binlerce madeni altın ve gümüş para idi. Ambarişa ödediği tutardan çok memnundu ve Şunaşepa’yı iki tekerlekli savaş arabasına yerleştirerek başarısından dolayı duyduğu büyük mutlulukla Ayodha’ya doğru yola koyuldu.
Hemen o gün, hükümdar ve onun kurbanı (Şunaşepa) Hindistan’ın en kutsal gölü olan Puşkar kıyılarında öğle molası için durakladılar. Kral uyurken, Şunaşepa çilekeş yaşam süren keşişler gördü ve onları seyretmek için arabayı onların yakınlarına sürdü. Onların arasında, bir sürpriz olarak annesinin erkek kardeşi Vishvimitra’yı tanıdı. Yalnızlığı ve üzüntüsü içinde, genç adam hızla ileri atıldı ve kendisini dayısının ayaklarına attı. “Acı bana” diye haykırdı.
“Babam ve annem beni terkettiler. Hiç bir arkadaşım kalmadı. Fakat, sen herkesin arkadaşısın ve hepsinin koruyucususun. İçinde bulunduğum sıkıntıdan beni kurtar. Kralın arzusunu tatmin etmek ve aynı zamanda beni ölümden kurtarmak senin gücün içindedir. Ben de uzun süre yaşamak, ve çilekeş bir yaşam yaşayarak cennette bir yer edinmek arzusundayım” dedi. Vishvimitra’nın kalbi bu dokunaklı yalvarıştan son derece etkilenmişti ve çocuklarına dönerek, onlara, kahramanca bir eylem yapmak ve genç delikanlının yerini almak için mükemmel bir fırsata sahip olduklarını söyledi. Onlar yaşamlarını çilekeşlik uygulamasına ve diğer doğru amellere adamıştılar. Şu anda tanrı Agni’yi hoşnut ederek ve bu zavallı çocuğu ölümden kurtararak başarılarını tamamlama yolu onlara açıktı.
Vishvamitra’nın oğulları yüzden daha az değildi, ama hepsi doğal olmayan bir teklif olarak kabul ettikleri bu teklifi protesto ettiklerini haykırdılar. Babalarına kendisinin dışında bir başkasının oğlu (dölü) ile daha fazla ilgilenmesinin çok garip olduğunu söylediler. Vishvamitra’nın evlada yakışmayan bu sözleri duyduğunda tüyleri ürperdi, ve oğullarını kast dışı olanların en soysuz ailelerinden gelenlerin seviyesine mahkum ederek sert bir şekilde lanetledi, ve bin yıl köpek yiyecekleri yiyerek yaşayacaklarını bildirdi.
Sükunetini sağladığı zaman Vishvamitra, Şunaşepa’yı kurban olmaktan kurtaracak bir plan tasarladı. Bu oldukça basit bir plandı. Şunaşepa kazığa yaklaşırken Agni’yi öven hemen oracıkta öğrettiği iki ayeti tekrar edecek ve serbest bırakılacaktı. Şunaşepa, dayısının sözlerinden hiç bir zaman şüphe duymadı. Ve iki ayeti tamamen yüreğinde hissettiğinde gönderilmek için çok sabırsızdı, ve Ambarişa’dan daha fazla geciktirme yapmaksızın yolculuğu yeniden başlatmasını talep etti. Kral, kurbanını güleryüzlü görmekten çok memnundu, ve Ayodha şehrine ulaşmaları çok uzun sürmedi.
Varışlarından hemen sonra, kurban için hazırlıklar yapıldı. Kırmızı çiçeklerden bir çelenk kurbanın boynuna yerleştirildi, bedeni kırmızı sandal ağacı macunu ile sıvandı, ona giymesi için kırmızı bir giysi verildi, kutsal ottan bir kuşak beline bağlandı, ve sanki bir insan değil de bir hayvanmış gibi kazığa bağlandı. Fakat Şunaşepa orada ayakta dururken dayısının ona öğrettiği Agni’yi öven ayetleri tekrar etti. Bu ayetleri, İndra ve Vişnu’yu öven diğer ayetler takip etti. Tanrılar, yalvaranının bağlılığı ile oldukça memnun kaldılar, fakat bize söylenene göre onu serbest bırakan İndra idi. O, onu yalnız serbest bırakmakla kalmadı, aynı zamanda onun yaşamının uzun ve mutlu bir yaşam olacağına dair söz verdi. Kral Ambarişa’ya gelince, kurban görevini yerine getiremediğinden dolayı ona hiç bir zarar gelmedi; gerçekten, cana yakın aynı tanrının şefkatiyle cennette bir yer oluşturmak için ümit ettiğinden çok daha fazlasını elde etti.
Ramayana, I. 62.
AÇIKLAMALAR :
Rig-Veda’da Şunaşepa’ nın dualarının etkinliği konusunda çokça referans vardır.
VARUNA : En ünlü ve güçlü Veda tanrılarından biri. Kardeş tanrılarında eksik olan çok belirgin bir ahlak duygusu vardır. Destanlar döneminde bu yüksek konumunu kaybetmiştir. Genelde Mitra ile ilişkilendirilir. Bazen Urvasi efsanelerinde değerinden bir şeyler kaybettirilir. Aitareya Brahmana, Ramayana’dan daha eskidir. İlk eserde Prajapati (varlıkların tanrısı), Agni (ateş tanrısı), Savitar (güneş), Varuna, Vişvadevalar (bütün tanrılar), İndra, Aşvinler (şafak habercileri) ve Uşalar (şafak) anlatılırken sonraki eserde sadece Agni ve İndra vardır ve yeni olarak Vişnu eklenir.
iNSAN KURBANI : Şatapata Brahmana’da tanrıların insan kurban ettiğini görüyoruz. İlk insan kurbanında kurban ruhu ondan çıkıyor ve bir ata dönüşüyor. At kurban ediyorlar ve kurban ruhu bir sığıra dönüşüyor. Sığır kurban edildiğinde kurban ruhu koça dönüşüyor. Koçun yerini keçi alıyor. Keçinin yerini de toprak alıyor. Tanrılar toprağı kazınca pirinç ve buğday buluyorlar.
Kaynak: J.M. Macfie- Hint Efsaneleri.