
Birçoğumuz eski çocukluk fobilerini çözümlemiştir. Dış saflaştırmanın temel mekanizması yerini zamanla ve çevremizdekilerle ilişkilerimizle geliştirilen bir sisteme bırakmıştır; bu sistemde cinsel uyarı tatmin yollarını, temsillerin ya da yüceltmenin yollarını bulur. İtkisel yaşamın zenginleşmesi, çatışmaların psişik oluşumu sonunda fobiyi geçersiz hale getirir. Bireyin yaşamında pek fazla önemli olmayan bazı izler kalabilir ancak. Ama bazı durumlarda fobik çözüme başvurma sürüp gider ve hastalık belirtisi bir fobiyi etkin durumda bırakır; bireyi, fobiyi maskeleyen ya da tersine çevirmeye çalışan antifobik yöntemlere baş vurmaya zorlar.
I. Fobiyi Evcilleştirmek:
Fobinin kalkış noktasında bir cinsel uyarı biçimi vardır ve bu uyarı, birey onu bir tatmin deneyimine doğru kanalize edebilme yollarını bulabildiği takdirde zevk verebilir. Her fobinin arka planında gerçekleşemeyecek bir arzu, potansiyel bir “sevme” vardır. Böylelikle, fobide onu zevke bağlayan kalıcı bir şey bulunur. Freud “Fareli Adam”ın yüzünde “kendisinin de farkında olmadığı bir zevk” bulunduğunu söylerken -buna karşılık, mahkûmun kalçasından giren farelerin işkence ettiği düşüncesi hastada kendisini yataktan kaldıran bir sıkıntı doğurur- aslında fobiye bağlı bilinçdışı zevkin bir parçasını hatırlatır. Kendisinin de farkında olmadığı bir zevk kedilerden korkan insana musallat olur, bu insan bu kedilerden birinin kendisine doğru yaklaştığını görür. Kendisi için araştırılabilecek olan ve fobilerin çoğu zaman korku durumlarında olmalarına ve belki de fobilerini sevmelerine yol açan fobinin uyarıcı yanıdır.
Çocukta korku ya da nefretle eğlenme açık seçik biçimde gözlemlenir. Topal ya da kör birini gördüklerinde etkilenen çocuklar topal ya da kör oyunu oynarlar. Çocuğun fobojen objeleriyle eğlenmesi o zamana kadar egemen olunamayan ve bu nedenle sıkıcı olan zevkten uyarıya doğru yolu buldurmanın bir biçimidir.Bu eğlencelerde bireyin tavrı edilgenlikten etkinliğe geçer. “Bu eğlenceleriyle etkin bir biçimde kendisi için ve kendisini hazır ettiği bir anda kabul edilebilir bir düzeye getirdiği bir iç gerilim yaratır.” Yavaş yavaş, gerilim düzeyini artırma olasılığını geliştirir ve egemenlik alanını genişletir. Burada oto-erotizm ilişkisi çok açıktır. “ Böylelikle, eskidenkorkulan durumlar etkin bir biçimde araştırıldıklarından zevk kaynaklarına dönüşürler. Bununla birlikte, aynı durum beklenmedik biçimde ya da edilgen biçimde ortaya çıkarsa eski korku geri gelir.”
“Sevmeler” eğlence aracılığıyla ortaya çıkarlar: köpekten korkan bir çocuk bir köpeğe sahip olmaktan büyük bir zevk duyar; bir zamanlar farelerden korkan bir çocuk beyaz fare ya da hamster yetiştirebilir…Bir insan belli bir döneme kadar kendisini sıkıntılara boğan bir durumun üstesinden korkusuzca gelebildiğinde bir tür zevk duyar, bir zafer duygusu içinde olur. Onlara egemen olabilmek amacıyla fobojen durumlarla oynayan çocuğun aradığı bu tür bir zevktir. Çocuk, temsil oyunlarının karmaşıklaştığı bazı alıştırmaları yineleyerek fobisini evcilleştirmeye çalışır; tek bir korkutucu imge üstünde yoğunlaşan ilgi, aralarında bağlantıları olan düşüncelerin işlevsel bütünü üstünde dağılır; böylelikle, çocuk yoğun bir sakınma tepkisinden yavaş yavaş dış dünyanın sıkıntı veren durumlarına egemen olma konumuna geçer ve büyük zevk duyar bundan.
Fenichel – “Alman psikologlardan sonra” bu bağlam da “işlevsel zevk”ten, “işlev uygulamasının sıkıntısız mümkün olmasına bağlı zevk”ten söz eder. Sıkıntı içinde ya da fobojen duruma bağlı uyarıya egemen olamama durumunda hareketsiz kalan enerji yükü serbest kalır. Enerji harcamanın birdenbire durması muzaffer “Ben” tarafından bir zevk gibi yaşanır. Ama fobojen duruma egemen olmanın verdiği zevkin sadece basit bir rahatlama olmadığını düşünmek mümkündür. Gerçekten de, “Ben”in gelişmesi söz konusudur ama aynı zamanda onun işleyişinden, düşüncelerin zincirlenmesinden ve her bir tatmin olgusunun hatırlanmasından duyulan özel bir zevk de vardır. Buna göre, “Ben”in işleyiş zevk”ine daha yakın durumdayız ve Evelyne Kestemberg’in geliştirdiği bir kavramdır bu.
Dolayısıyla, fobiden kurtulmanın ilk yollarından biri, fobinin altındaki fantazmaların gelişmesi aracılığıyla Ben’in gelişmesidir. Çocukluk ya da bir analiz sırasında çoğu zaman spontan olarak olup biten budur. Hastaları korktukları fobojen durumlarla yüz yüze gelmeye cesaretlendirmek gerektiğini söyleyen geleneksel tavsiyeyi bu şekilde anlamak gerekir. Aslında, yüz yüze gelinmesi, yorumlanması ve açıklanması gereken, fobinin altındaki fantazmalar, düşüncelerdir. Bireyi fobojen objeleriyle ilişkiye sokan davranışçı yöntemler, sonuç olarak, çocuğun kendisini korkutan durumlarda, eğlenmelerinde spontan davranışlarını ortaya çıkarmaya çalışırlar.
Yetişkinler kimi zaman kendilerini korkutan bir şeyle oynamaya benzer bir durumu benimserler: yüksek tramplenden atlamak, olabildiğince uzun süre su altında kalmaya çalışmak… Fobik yetişkinlerin (ya da büyük çocukların ve yeniyetmelerin) durumu ise farklıdır: çocuk prototiplerinin doğal gelişimi dışında mekanizmaları korumaları anlamında. Sıkıntının erotikleştirilmesi çoğu zaman çocukta çok belirgindir ve bireyin fobileriyle mücadele etmek amacıyla aldığı önlemler çoğu zaman sadece kısmi bir düzelme sağlar ve sürekli biçimde yinelenmeleri gerekir bu önlemlerin.
Fobi konusunda, yetişkinde, spor yapmanın çocukta oyunla eşdeğer olduğu ve fobiyi geriletmek için bazı yararları olduğu düşünülür. En az zahmetli fobi karşıtı tavırların en yaygınları sportif alanda gözlenmiştir. “Bu konuda en iyi örnek, büyük olasılıkla, tümüyle spor alanıdır ve Fenichel’e göre spor alanı genel olarak fobi karşıtı bir olgudur: “hiç kuşkusuz sporun erotik ve saldırgan özellikleri vardır, aynı şekilde bu özellikleri yetişkinin tüm öteki işlevsel zevklerinde bulmak mümkündür. Spor yapmaya başlayan herkesin bilinçdışı ve olanaksız bir iğdiş edilme korkusu duymadığı kesindir; ayrıca, bu bağlamda, sonuç, bireyin daha sonra tercih edeceği özel bir sporun eskiden korkulan bir spor olması şartı da değildir.
Ama, genel olarak, sporun asıl zevkinin bir zamanlar korkuları, bazı gerilimleri etkin bir biçimde devreye sokması olduğu da bir gerçektir ve bu düşüncenin kabul edilmesi gerekir, öyle ki, bu gerilimlerin korkusuzca aşılabileceği düşüncesi zevk verebilir insana.”Gördüğümüz gibi, karşıt-fobi alanını, yoğun karşıt-fobik tavırlara kadar yayan Fenichel olayları şu şekilde algılama noktasına gelmiştir: “Sonuçta, şunu söyleyebiliriz ki, genel olarak insanların özel bir gurur payı çıkardıkları bütün yeteneklerin bu aynı kategori içinde yer almaları gerekir.” Sözgelimi, ona göre, “bilim dünyasında bazı araştırmacılar sıkıntılarını yansıttıkları bir objeyle çok yakınlaşırlar, öyle ki, bu objeyi denetimleri altında bulundurduklarını ve ondan korkmaya gerek olmadığını hissedebilirler.”
II. Fobiyi Bastırmak:
Bir çok durumda uyarıyı denetim altına alma olanaklarının tedrici biçimde gelişmesi gerçekleşmemiş ya da yeterli gelmemiştir. Birey fobisini yönlendirmek için başka olanaklar bulma durumunda kalır: Bunlardan biri fobiyi reddetmek ve fobiye karşı ” uygun içe atma durumu olmadığında” “tepkisel bir durum “, “bir karakter özelliği” oluşturmaktır. Sıkıntı dönüştürülmemiş, reddedilmiş, bastırılmıştır ve korku duygulanımı saptamasının yerini görünüşte etkin bir formülasyon almıştır: “Bunu istemiyorum.” Fobojen durumlardan sakınma sürdürülür ama en azından görünüşte, çoğu zaman saldırgan bir tavırla, “etkin bir biçimde”, farkında olmadan reddedilen durumla yüz yüze gelmeyi önerme küstahlığında bulunan insanlara karşı sürdürülür.
Fobinin bu şekilde tedavisi bireyi karakter düzlemine ve çoğu zaman da karakterin patolojisine sokar. Fobik karakter korkuya ve fobinin kökenlerini oluşturan uyarılma hareketlerine karşı bir tepkisel gelişmeler bütünlüğünden oluşur. Çeşitli fobilerin esinleyebildikleri karakterle ilgili bir yığın biçimin ortak unsuru, çatışmanın dışsallaşmasının mirasçısı dış dünyanın aşırı kuşatılmış olmasıdır. Bu dış dünyanın aşırı biçimde kuşatılması -ona egemen olma- iç dünyanın, fantazmaların ve zenginleşmelerin psişik dokuyu ve Ben’i geliştiren düşüncelerin kuşatılmasının zararına gelişir. Freud’un, “gitgide istilacı olmaya başlayan dış dünyaya karşı yabancılaşma” ve “Ben”in kalıcı zayıflamasından söz ettiğinde genel olarak karakterlerle ilgili olarak savunma oluşumları konusunda yazdıkları fobik bir temel üstünde inşa edilmiş karakterler bağlanımda özellikle doğrudur.
Belli özellikleri olan bir örgütlenme sıkıntısının bir bölümünü bireyin yakınlarına yansıtır. Karakterin özelliği “ego- sintonik”tir, yani birey bu konuda kesinlikle bir anormallik hissetmez; kendisiyle uyum içinde olmakla kalmaz, herkesin kendisini ona göre değiştirmesini ister; isteklerine “aloplastik” denir. Buna karşılık, herhangi bir sıkıntı çeken ve kendini değiştirmek isteyen birinin tavrı “otoplastik”tir.Dolayısıyla, karakter özellikleri fobinin ilişkisel sonuçlarının bir özelliğini oluşturur ve bireyin ilişki modalitelerini ötekilerle renklendirir. “Fobik karakterin bazı özellikleri fobiyi gizleme ya da fobojen ilişkilerden sakınma gereksinimine bağlıdır. Böylece, yalanın özel, antifobik bir biçimidir: Fobisiyle ilgili her şeyle ilgili çok iyi yalan söylemesi, onu belli etmemesi, bundan duyduğu utancı gizlemesi ya da korktuğu bir görüşme veya eleştiriyi atlatmak için yalan söylemesi gerekir.
III. Fobinin İlişkiler Bağlamında Düzenlenmesi:
Fobisi olan biri çok sıklıkla fobisi olmadığına inandığı birinden yardım ister ya da yardım görür. Agorafobilerde çok sık görülen bir durumdur bu; agorafobi durumlarında bir refakatçinin varlığı sıkıntıyı dağıtır ama bir de yalnızlık fobileri vardır ki bu durumda “kötü bir refakat yerine yalnızlık” özdeyişi tersini çevrilir ve “yalnızlık olmasın da kötü refakat olsun”a çevrilir. Evlilik yaşamının bir boyutu da, çoğu zaman, eşin oluşturduğu ve en önemli özelliği varlığı olan karşıt-fobik objeyle ilişkidir. Bir ayrılıktan sonra ortaya çıkan fobiler, her türlü obje yitiminin getirdiği psişik bir düzensizlikle desteklendikleri gibi, özellikle yitirilen kişinin karşıt-fobik rolünün bitmesi olgusuyla ortaya çıkarlar. Bu ilişkinin özelliklerinden biri, bireyin onlara kendi sıkıntılarına göre oynattıkları rol, kuşatılmış olmalarıdır sadece ve bu bağlamda özel nitelikler ya da talihli ilişkiler söz konusu değildir.
Karşıt-fobik obje aslında yer değiştirebilir, yeter ki, verilen rolü yerine getirsin… Fobik öznenin -yem olduğu dış dünyaya karşı bir yabancılaşma söz konusudur kesinlikle: İlişkisi büyük ölçüde çok derin bir anlaşmazlık üstüne kurulmuştur: Fobojen durumun düzeni insanlar arası ilişkilere egemendir. Bu arada, objenin sadece ters bir senaryo içindeki yerine göre değer kazandığı ve ötekinin zevkinin hizmetinde bir enstrüman rolüne indirgendiği ters obje ilişkisiyle benzerliği de belirtmemiz gerekir. Her iki durumda da obje üstünde büyük bir etki söz konusudur: Bu obje kendi psişik ihtiyaçlarını dikkate almadan karşıt-fobik bir amaçla ya da bir sapkınlık objesi olarak seçilir.
Kimilerinde de bir tür psişik manevra sıkıntıyı atlatma olanağı sağlar: “Kendilerinin yapmaktan korktukları bir şeyi sevdikleri ve güvendikleri birine yaptırtmak. Ya da herhangi birinin sahip olduğu mutlak gücün kendilerini korkutan bir faaliyet konusunda onları koruyacağına inanırlar.” Fenichel’e göre, bu gibi durumlarda zevk, bir başkasının korumasında biraz da büyülü bir şekilde bireyin inanabildiği kadar uzun sürebilir; birey, aksi durumda içinde bulunmaktan korkacağı bir durum içinde yer almadan önce bu koruma ya da izin güvencesine sahip olmak zorundadır. Bağışlanma ve korunmaya ihtiyacı vardır.
Fenichel’in bu düşünceleri mistisizm ve fobi, din ve fobi ilişkileri alanını açar, ama öte yandan “guru”nun mutlak güce sahip bir koruyucu rolünü üstlendiği tarikatlar içindeki belli angajmanların anlaşılmasına olanak verir. Gurunun egemenlik objesi olmak fobiye karşı koruyucu bir değere sahip olmaktır. Ayrıca, ‘com munio’dan hoş geldin işkencelerine ve bir mason locasına giriş törenlerine kadar her erginleme ritinin karşıt-fobik bir yararı vardır.
Empoze edilen fobojen bir duruma karşı mücadele amaçlı psişik manevra, başına hiçbir şeyin gelmeyeceğini söyleyen bireyin olumlamasıyla bütünüyle narsisist olabilir.
IV. Karşıt-Fobi, Fobiye Egemen Olmak:
“Karşıt-fobi” sözcüğü, onu özgün makalesinde fobiye karşı mücadelenin çeşitli olanaklarına uyarlayan Fenichel tarafından ortaya atılmıştır. Fobiyi evcilleştirmek isteyen çocukların eğlencelerinde görüldüğü gibi, karşıt-fobik tavırlar içinde olan biri için korkusuna egemen olmak söz konusudur, ama bu kişi bunu aşamalı olarak gerçekleştireceği yerde durum figürasyonlarıyla oynayarak yapacaktır, aradığı tam ve doğrudan bir zaferdir. Fobiyi bastırmaya yönelik belirgin özellikli sistemler içinde sakınma sürdürülse ya da yardım sağlanmış olsa bile, burada aranan, tehlikeyle doğrudan doğruya yüz yüze gelmektir.
Ürettiği şeyle ilişkisi içinde korkuyu bastırmaktır söz konusu olan. Tehlikeli bir biçimde yaşamak gerekir.Dağcılıkla korkuya meydan okunacaktır; saldırgan arkadaşlara karşı kışkırtıcı davranışlarda ya da üstlerin küstahlığında da korku yaşanır, toplum içine çıkma korkusu giyim kuşam konusunda aşırılıklara götürecektir.Aranan şey durumun kışkırtıcılığı -çoğu zaman korkunun erotizasyonuyla birlikte-, sıkıntının nakavtla yere serilmesi ve ondan kesinlikle kurtulma düşüncesidir ve de gene çok erotize olmuş fobojen obje üstünde tam bir zafer duygusunun araştırılmasıdır. Bununla birlikte, sadece geçici zaferler söz konusudur.
Fenichel’e göre, karşıt-fobik tavır, “gerçekten, egemen olunamayan bir çocuk sıkıntısına farklı bir biçimde egemen olmaya yönelik amaçsız bir girişim olarak düşünülebilir”. Bu insanların düzenli bir biçimde muhtemel insan ilişkilerinin ya da kültürel düzeydeki zevklerin zararına olacak bir biçimde karşıt-fobik tavırlarını yinelemeleri gerekir. Bu bireylerin yaşamında, sonuç olarak, onların yaşamlarını düzenleyen bir etkinlik olan karşıt-fobik tavırların aldığı yeri görmek çarpıcıdır.
Karşıt-fobik tavırlar kendi içlerinde mutlaka dramatik ya da tehlikeli değildirler, onlara karşıt-fobik değerlerini veren ve onları tehlikenin parıltısıyla donatan, ilgilenme biçimleridir. Fenichel’in değindiği sportif durumlar örnek gösterilebilir bu bağlamda: “daha ileri gitmenin ve sporun, en azından bazı sporların (sözgelimi dağcılık) rasgele, basit bir rahatlama olmadığını, yaşamlarında anlamlı bir yere sahip olduklarını kabul eden insanların gerçek karşıt-fobik insanlar olduklarını söylemek isterim.” Hatta, şu da söylenebilir ki, karşıt-fobik boyut, söz konusu sporun tehlikesiyle orantılıdır: motosiklet, mağarabilim, tüm “uç sporlar”.
Bununla birlikte, bütünüyle psişik tehlikeler vardır ve bunlar karşıt-fobik davranışların kökenlerini oluştururlar: sözgelimi, fiziki bir tehlike arz etmeyen ama farazi bir düşmana yöneltilen tuhaf kıyafetler. Savaş sporları ya da “judo”, “karate” sporları büyük ölçüde bu tür ilgi alanları içinde yer alırlar.
Gizli fobi çoğu zaman karşıt-fobinin başarısızlığı durumunda ortaya çıkar. Çok hızlı otomobil kullanan biri direksiyona geçmek zorunda kaldığında sıkıntı krizlerine tutulabilir ve sonunda araba kullanmaktan bütünüyle vazgeçebilir. James Gammil karşıt-fobik örgütlenmesi yavaş yavaş dağılan, Royal Air Force pilotlarının gözlemlerini yayınlamıştır; uçma korkusu gelen pilotlar para kayıplarına rağmen uçmayı reddetmişlerdir. Gammil bu deneklerde çocukluk ya da yeniyetmelik dönemine özgü fobiler bulmuştur ve bu fobiler bir faaliyetle birlikte hafiflemiştir. Aşırı korku döneminden sonra cinsel yaşamlarına çoğu zaman cinsel anlamda gösteriş ihtiyaçları egemen olmuştur ve bu bağlamda kendilerine zevk vermekten ya da kalıcı bir ilişki sağlamaktan çok sıkıntılarını dağıtmaya yönelik, karşıt-fobik bir etkinlik biçimi egemen olmuştur.
Karşıt-fobi mutlak güç duygularını körükler; birey sadece tehlikeli ya da tehlikeli olduğu söylenen tavırlara değil, aynı zamanda sahip olunması bu duyguyu güçlendiren objelere yönelir; Gammil’e göre, “fallik anlamı olan şeylere sahip olmak” söz konusudur. “Bu insanlar, çoğu zaman karşıt-fobik objelere sahip olmak ya da bunları güçlendirmek için bir servet harcayabilirler.” Bu şey yıprandığı takdirde karşıt-fobik savunma çökebilir. Sahip olunması böyle bir değer sağlayan bir spor arabanın kaportasının çizilmesi bir sinir krizi doğurabilir. Gammil bütün yaşamını özel bir spor faaliyetine, özel otomobillerle yapılan yarışlara adamış birini anlatır. Bu adamın hayattaki tek amacı bu yarışlardır ve bütün parasını buraya yatırır. Çok büyük kazalara tanık olmasına rağmen her türlü tehlikeye meydan okur. Bu etkinlik o kadar erotikleştirilir ki bir rakibini geçip birinci olduğunda cinsel bir boşalma olur bedeninde. Katıldığı yarışlardan birinde bir arkadaşının ölümü karşıt-fobik sisteminin çöküşü sonucunu doğurur; yarışları bırakır, arabasını satar, bir araba fobisi geliştirir ve barlardan çıkmaz. Yarış tutkusunun karşıt-fobik özellikleri James Gammil’le konuşmalarında ortaya çıkar: bu hasta çocukluğunda arabanın arka koltuğunda seyahat ettiğinde çok yoğun sıkıntılar çektiğini söyler, okul fobisi vardır kendisinde, daha sonra motosiklet tutkusu gelir, arkasından yarış otomobilleri tutkusuna dönüşür bu tutku. Kendisinden büyük bir dostu motosiklet kullanmayı öğretince çılgınca bir zevk duymaya başlar bundan.
Böylece, karşıt-fobi kavramı bize travma konusunda özel bir ufuk açar. Bir olay kendi içinde travmatik değildir, ona darbe etkisi özelliğini veren yaşanma biçimidir. Mesleki bir konumun yitirilmesi ancak bu durum bireyin ruhsal durumunda -sözgelimi narsisist değeriyle- etkili olduğu takdirde travmatik bir işleve sahip olabilir. Bedensel bir zarar görmeden bir araba kazası geçinnek hiçbir travma etkisi oluşturmayabilir; buna karşılık, aynı kaza, eğer araba bireyin karşıt-fobik sisteminin bir parçasıysa ve bu arabaya sahip olmak tehlikenin riski ve olumsuzlanmasıyla birlikte eğlencede bir dokunulmazlık duygusunu destekliyorsa çok önemli etkiler doğurabilir. Karşıt-fobinin başarısızlığı bireyi tekrar düzensiz duruma, yani travma durumuna sokar.
Gammil’in dediği gibi: “Karşıt-fobik savunma esasen dış alanda etkilidir, sözgelimi, fantazmatik bir iç tehlikenin reddedilmesi bir dış duruma bağlanır ve dış gerçekliği deforme eder, dolayısıyla aynı zamanda dış gerçekliğin reddedilmesi de söz konusudur.” Karşıt-fobik tavırlar içindeki insanlarda çok sık görülen ve nesnel olarak ölçüsüz risk alma durumları tümüyle psişik bir tehlikenin olumsuzlanması gerekliliğiyle dış tehlikenin yadsınmasına bağlıdır.
Fobi, genel olarak, gerçekliğin doğru algılanmasını deforme eder; karşıt-fobi bu dış gerçekliğe doğru yönelir ve dışsallaşmış sıkıntıya bürünmüş korkutucu özelliklerine egemen olmaya çalışır. Esas olan, karşıt-fobi yararına, gerçek yetenekler gelişse de gerçekliğin kendisine egemen olmak değildir. Her halükârda, karşıt-fobi dış gerçekliğin en fazla deforme olmuş özelliklerine saldırır.
Melanie Klein’in belirgin özellikleri “denetim, egemen olma, küçümseme” olan tanımı üzerinden karşıt-fobinin “manyak savunma’ yla yakınlaşması kendiliğinden kabullenilir. Cammil karşıt-fobiyi manyak savunmanın özel bir koşulu haline getirmiştir: “Manyak savunmanın fobi ya da gizli fobilerin depresif ve işkenceci içeriğine karşı sınırsız bir örgütlenmesi.” Ayrıca, “karşıt-fobinin getirebileceği Ben’in yoksullaşması” üstünde de durur. Karşıt-fobinin etkin boyutu ve dış dünyanın unsurlarıyla aşırı biçimde ilgilenme (egemen olma yoluyla) fantazmatik gelişmenin ve yüceltmenin za- rarına gelişir.
Bazı tehlikeli karşıt-fobik tavırlann aşın erotikleşmesinin üstünde durmak gerekir. Jean Cocteau (La Corrida du premier mai) boğa güreşçilerinin boğaya kılıçlarını sapladıklarında cinsel boşalma yaşadıklarını anlattıklarını söyler. Boğa güreşinin törensel yanını oluşturan tehlikenin erotikleşmesi unsurlarını ayrıntılı biçimde anlatmanın bir yararı yoktur. Boğa güreşinin yaratabildiği nefret tepkilerinin yoğunluğu, hiç kuşkusuz, yaratabileceği cinsel uyarı potansiyeline bağlıdır. Tehlikeli gösterilerde tehlikenin erotikleşmesi riskle doğrudan doğruya karşılaşan aktörleri ve arenada güvenlik içinde olan seyircileri farklı biçimde etkiler.
V. Saldırganla Özdeşleşme:
Karşıt-fobik tavırların bir özelliği gibi düşünülebilen bir mekanizma söz konusudur. Anna Freud saldırganla özdeşleşmeyi Ben’in “savunma mekanizmalarından biri yapmış ve bunun da çocuğun klinik muayenesindeki önemine işaret etmiştir. Bu kavram önce Sandor Ferenczi’de (Küçük Horoz Adam Arpad”)ı daha sonra da Anna Freud’un aktardığı August Aichorn’da görülmüştür: Bir çocuk sınıfta sürekli gülümser ve mimikleriyle de herkesi güldürür; kendisini azarlayan öğretmenin yüzündeki ifadeyi karikatürize eder bu mimikleriyle. Çocuğun amacı kışkırtma falan değildir, kendisine saldırdığını sandığı kimseyle özdeşleşerek sıkıntıyı aşma biçimidir tavrı. Anna Freud, ayrıca, hayaletlerden korkan ve geceleri evin kendisini korkutan bir bölümünden geçebilmek amacıyla bir el-kol hareketleri sistemi geliştiren bir küçük kızdan söz eder. Erkek kardeşine şöyle der bu kız: “Holde kesinlikle korkmaya gerek yoktur, yapacağın şey sadece gelebilecek olan hayaletin yerine koymandır kendini.”
Ferenczi’nin anlattığı “küçük horoz adam ”ın penisini bir horoz ısırmıştır, kendisine pansuman yapılması gerekmiştir ve çocuk söz konusu hayvanın boynunun kesildiğini görür. Bu travmadan sonra çocukta gelişen şey korku değil, “zıddına dönüşme mekanizması” , kümes hayvanlarına karşı patolojik bir ilgidir. Küçük Arpad’da bu aşırı ilgiye çevresini korkutan bir dizi hastalık belirtisi eşlik eder: kümes hayvanlarıyla özdeşleşme (saldırganıyla özdeşleştiğinden konuşmaz ve “horoz gibi ötmeye başlar”) ; “Arpad”ın penisini ısıran “boynu kesilen” horozun cezalandırılmasıyla ilgili, hastalıklı, çocuksu bir merak (tavukların boğazlanmasına tanık olmak ister ve bu gösteriden zevk duyar); kümes hayvanlarına karşı karşıt değerli duygular (“ölü hayvanı öper ve okşar”); açıkça ifade edilen sadist fanteziler “kümes hayvanına yapılan acımasız işkenceler fantezilerinden çok yaygın olmayan zevk alma biçimidir” diyor Ferenczi.
Kaynak: Paul Denis- Fobiler.